Güneydoğu’da üç kuşaktır arabuluculuk yapan Mahmut Erdoğmuş Star’a konuştu: Barışa engel, mutlaka üçüncü kişilerin menfaatidir.
Mahmut Erdoğmuş... Diyarbakır doğumlu... Ailesi 3 kuşaktır arabulucuk yapıyor. Yüzlerce düşmanı barıştıran, kan davalarına son verdiren Erdoğmuş, “Barış’ın en büyük düşmanı insanlardır” diyor.
Güneydoğu ile Doğu’nun tarihi onlarca kan davasıyla dolu. Yıllarca süren kan davalarında yüzlerce insan öldü.Birçok ailenin göç etmesine neden olan kan davaları eskisi kadar yaygın olmasa da halen can yakmaya devam ediyor. Kan davaları; yeni kayıplar vermemek için ya bir tarafın pes edip, toprağını terk edip izini kaybettirinceye ya da hatırı sayılan kişiler araya girerek sulh yapıncaya sadar sürüp gider. Bu hatırı sayılır kişilerden biri de Mahmut Erdoğmuş. O’nunla barışı konuştuk.
Arabuluculuk serüveniniz nasıl başladı?
7 yaşındayken babam aşiretlerarası anlaşmazlıkları çözmeye gittiklerinde beni de götürüyordu. Babamın gidip de halledemediği bir anlaşmazlık yok gibiydi. Hatta şu an bölgede ‘Asla yapmam, anlamına gelen ‘Vallahi molla Hasan Efendi de gelse olmaz’ diye bir deyim var.
İnsanları intikam duygusundan vazgeçirmek çok kolay olmasa gerek?
Kolay değil. Hiç unutamadığım bir anım var. Molla Sıddık amcamın oğlu, bu işleri babamdan sonra en iyi yapanlardandı. İstanbul’da bir adamın oğlu öldürülmüş biz de adamın Bingöl’deki evine gittik. Adama ‘Oğlun öldürüldü bu iş daha fazla uzamasın’ dedik, o da bize ‘Siz niye evime gelip bana çocuğunu burada bağışlayın diyorsunuz keşke beni kendi evinize çağırsaydınız ben sizin evinizde kendi çocuğumu size bağışlasaydım o zaman daha mutlu olurdum’ dedi, bunu hiç unutamam...
Evladını, kardeşini veya babasını yitirmiş insanların duygularını tatmin etmek güç, bunu nasıl başarıyorsunuz?
Tabii birçok parametreleri var, hatır gönül ilişkisi bize ilk kapıyı açmamızı sağlıyor. Uhrevi olarak yaptıkları işin faziletini anlatıyoruz. Dünyevi olarak da affetmenin bir şey kaybettirmeyeceğini anlatıyoruz. Üçüncü olarak bizim vasıtamızla affettiğinde toplumun onları ayıplamayacağını bildiklerinden rahatlıkla barışmaya yanaşabiliyorlar. Tabi, birini bağışlamak büyük bir erdemdir, kimi Allah için yaptığını söylüyor kimi gelen cemaatte yine Allah’ın hatırını ön planda tutuyor öyle yapıyor.
Burada maneviyat çok önemli anladığım kadarıyla...
Maneviyat olmazsa mahkemelerin oluşturduğu arabulucu heyetlerden farkımız kalmaz. Öncelikle maneviyat çok önemli, sonra ise üslup... Bazen bir cümleyle bir kan davasını bitirebiliyorsunuz, bazen de o kadar emek verdiğin barış sürecini yine bir kelimeyle körükleyebilirsiniz. Mesela bölgede güçlü aşiretten bir adamın kızı kaçırılmıştı. Kesinlikle uzlaşmaya yanaşmıyordu. Hatırı sayılır bir grupla onun evine gittik. Allah rahmet eylesin grupta Rıza isminde biri vardı. Ağalardan biri Rıza’ya ‘senin burada ne işin var’ diye kızdı. Amcamın oğlu da bu ağaya ‘Bırak gelsin ne olacak’ diye sitem etti. Sonuçta kızı kaçırılan adamın evine gittik saatlerce uğraştık ve adamı ikna edebildik.
YILLAR SÜREBİLİR
O kadar uzun saatler oturuyorsunuz yani?
Yeri gelir 3 gün oturuyorsunuz. Bu işin bir teorisi yoktur pratiği vardır, neticede insanlar birbirlerini öldürmesin diye çaba sarf ediyorsunuz. Bazen günler, aylar, yıllar sürebiliyor. Sulh ile neticelendiğinde, bir insanın hayatını kurtarmanın mutluluğunu yaşıyorsun. Bir de manevi yönü var. Neyse adam ikna olunca, insanlar seviniyor dua ediyorlardı. O zamana kadar hiç konuşmamış Rıza birden “affetmesen ne yapardın ki” gibi gereksiz bir laf etti. Bunun üzerine öfkelenen adam ‘üç telakla karım benden boş olsun ki ben bu davayı yapmadım’ dedi ve iş bozuldu. Barış görüşmelerinde üslup ve ne dediğin çok önemli. Yine eski vekillerimizden biri insanları barıştırmak için köye gitti. İnsanları bir araya topladı ve onun yanında tekrar kavga çıktı ve bir kişi daha öldürüldü. Yani arabulucu heyeti oluşturulurken insanların saygı duyduğu insanlardan oluşmazsa bu iş olmaz.
şeriat kesindir
Arabulucunun toplumsal konumu onun sorunu çözmedeki rolünü etkiliyor yani...
Bu tip şeylerde iki tarafın da hem değer verdiği hem de utanacağı kişiler olmalı. Çünkü çekinmek barış getirmiyor, sadece öteliyor. İnsanlar aklınıza gelebilecek türlü anlaşmazlıklarla gelip babamdan şeriat yapmalarını isterlerdi. Babam ise mümkün mertebe olayı sulh ile çözmeye çalışırdı. Bir gün biri babama neden böyle yaptığını sordu. Rahmetli babam da “Şeriat kesindir. Bir taraf haklıdır bir taraf haksız. Oysa bunlar aynı köyde yaşıyor, haksız olan bahane arar komşusunun tavuğunun tarlasına girmesinden dahi tekrar kavga çıkarır ama ‘sulhda’ ise her iki taraf için pay var. Yani her iki taraf da tatmin oluyor” karşılığını verdi.
3. KİŞİNİN MENFAATİ
Ama şunu hiç unutmayın dünyada en çok barışın düşmanı olur. İki insan arasındaki anlaşmazlıktan, küçük ölçekli bir köye veya iki devlet arasındaki kavgaya kadar, mutlaka üçüncü şahıs vardır. İki kişinin kavgasından mutlaka üçüncü kişi nemalanıyordur. Savaşların kavgaların bir nedeni de bu üçüncü kişilerin menfaatidir. Üç çeşit barış olduğunu söyleyebilirim. 1- İnsani nedenlerden dolayı yapılan barış; mesela bir köyde iki aşiretin iki genci kavga ediyor, o aşiretin büyükleri bir araya gelip ‘biz komşuyuz, akrabayız’ diyor ve gençleri barıştırıyorlar. 2- Egemenlerin o kavgadan çıkarlarını kaybettikleri için iki tarafa da tahakküm ile yapılan barış. 3- Stratejik barış; aslında iki taraf da birbirinin kanını içse doymaz fakat birbirlerini bitirmeye güçleri yetmeyeceği için mecburen barışırlar, bu pamuk ipliğine bağlı olan barıştır.
HDP yapamıyor
Çözemediğiniz ve sizi üzen davalar oldu mu?
Karacadağ’da alacak verecek meselesinde iki aile arasında kavga oldu. Diyarbakır Bağlar’da aralarında silahlı çatışma oldu ve biri öldü biri de ağır yaralandı. Bize geldiler ben de dâhil oldum. Karşı taraf bir politikacıyı dinliyordu ben de bu politikacıyı aradım, ‘Siz o tarafa söylerseniz onlar sizi dinler’ dedim. Müdahil olmadı, olay çözülmedi. Daha sonra karşı taraf İstanbul Fatih’te masum birini öldürdü diğer taraf da burada masum birini öldürdü. Eğer o politikacı gelmiş olsaydı o iki masum insan ölmeyecekti. Yani sırf barış yapmak için barış sağlanmıyor. Evine gittiğin insanların gözünde bir değerinin olması lazım. Mesela HDP’de burada barış yapıyor. Ancak onların barışlarının hepsi korku üzerinedir, örgüt korkusu yüzünden barışıyor insanlar. Doğrusu korkutarak değil iknayla barış yapmaktır.
KORKUTARAK OLMAZ
Silvan’da bir köyde iki aile kavga etmiş. Ailelerden biri çok keskin HDP’li diğeri normal vatandaş. İki yaralı var. HDP’li heyette ilçe başkanı, belediye başkanıyla diğer eve geldiler tehditvari bir üslupla bunları bırakın kötü olur yoksa dediler. Oradaki karıştırıcılardan biri ‘bunlar kadınlarının entarilerini mi giysin’ deyince ortalık karıştı. HDP’liler gelip söyleriz biter algısındaydılar ben de onlara bu işin böyle olmayacağını, usulünü bilmiyorlarsa böyle işlere girmemeleri gerektiğini söyledim. Sonra bir tarafı yumuşattım, diğer tarafı da yumuşatmak üzere evlerine gittim. Her iki tarafı da sulh sağlanana kadar bir eylem yapmamaya ikna ettik. Arayı bulduk barış sağlandı.
Maddi destek almam
Yaptığınız şeyler ciddi masraf gerektiriyor. Kendiniz mi karşılıyorsunuz?
İmkânım var kimseden destek almıyorum.
Bu tür olaylarda yemekler verilir o nasıl oluyor?
Yemeği sulh olduktan sonra dava sahipleri verir. Bir Seyda Kuran-ı Kerim’i tutar iki tarafın hepsi altından geçer ve bir konuşma yapılır. O konuşmada şöyle diyorum; ‘Kim ki bu davayla ilgili içinde bir kin tutarsa onu Kuran’ın altından geçirerek Allah’a havale ediyoruz. Bundan sonra onların düşmanı Allah’tır.’ Kuran’ın altından geçip de kavgaya tutuşan olmadı.
HDP VARSA OLMAZ
Arabuluculuk hala etkin mi?
HDP’nin kanaat önderlerinin önünü tıkadığını düşünüyorum. HDP’nin el attığı davalarda göstermelik barış sağlanıyor fakat kalıcı olamıyor. Bizim el attığımız davalar öyle olmuyor.
Peki, bu işler yargıya intikal etseydi?
Biz bunları barıştırdığımızda iki tarafı da mağdur etmemek adına ikisine de avukatların verdirdiği ifadelerinden verdiriyoruz.
Cezadan kurtarabildiğimiz kadar kurtarabilmek için hatta bunu davada bir şart olarak koşuyoruz. Bu arada ben bu barış sürecinde İmralı’ya sadece HDP heyetinin gitmesini yanlış buluyorum. O heyette bölgede bilinen iki insan olmalıydı.
Peki, bu siyasi kan davalarına dâhil oldunuz mu?
Yok, genelde onlar bize gelmezler kendi aralarında çözerler. Çarpıcı örnek vereyim. İki aşiret kavga etti. Hacı Said’in oğlu öldürüldü. PKK adamı köyden alıp kampa götürüyor, affetmesini söylüyor. Hacı Said de tepki gösteriyor. Bunun üzerine ondan özür dileyerek bırakıyorlar.
İstanbul’dakiler sorunlu
Size gelen davalarda hüküm de veriyor musunuz?
Genelde arayı bulsak da bazen hüküm de veriyoruz. Biri mağdursa şu kadar kaybı olmuş bu kayıp karşılanmalı diye söylüyoruz veya arazi olarak iki taraftan da biraz fedakârlıkla arayı buluyoruz.
Her bölgenin kendi arabulucuları var sanırım...
Her bölgede böyle insanlar var. Mesela Diyarbakır’da Şeyh Hikmet vardı, Erzurum’da Şeyh Said’in torunu vardı, Mehmet Sıddık Fırat, Allah rahmet eylesin. Buradan batıya göç edenler de çağırıyor bizi. Manisa, İzmir, Salihli, Adana veya İstanbul’a çok gitmişimdir. Zaten en sorunlu insanlarımız İstanbul’a yerleşmiş olanlar, bunlar kavgaya daha meyilli oluyor. En uysal bölge Ankara’ya göç edenler oluyor.
Mahmut Erdoğmuş kimdir?
Bölgede yüzlerce kan davasının bitmesine neden olan ve yeni davaların önlenmesinde büyük katkı sunan Mahmut Erdoğmuş, bölgenin ünlü âlimlerinden Molla Hasan’ın oğlu... Medrese eğitiminin yanı sıra İşletme Fakültesi mezunu. Fazilet Partisi ve AK Parti de bir dönem siyasetle uğraştı. Şeyh Said’le beraber idam edilen 47 kişinin içinde yer yalan Şeyh Adem’in de torunu... Ailesi üç kuşaktır arabuluculuk yapıyor. Bingöl, Diyarbakır ağırlıklı bazen Elazığ, Muş, Batman ve Mardin’e kadar yüzlerce davada arabuluculuk yaptı.
Star gazetesi