03.08.2016 Çarşamba
ORDUNUN yeniden yapılandırılması kapsamında Genelkurmay Başkanı'nın doğrudan Cumhurbaşkanı'na bağlanacağından söz ediliyor.
Aynı şekilde Milli İstihbarat Teşkilatı sadece dış istihbaratı yürütmek üzere Cumhurbaşkanı’na bağlanacakmış.
Diyanet İşleri Başkanı da “Hani bana, hani bana” diyor, o da Genelkurmay ile birlikte Cumhurbaşkanı’na bağlanmak istiyor.
Belli ki Başbakan’ın “düşük profilli” olması Başkan’ın hoşuna gitmemiş, ille de “yüksek profilli” bir amir istiyor.
İktidar partisinde, Cumhurbaşkanı’nın herhangi bir isteğinin tartışılmaksızın emir kabul edildiği bir gerçek.
Belli ki bu talepler Cumhurbaşkanı’ndan geliyor, ama kimse ona üzerine yemin ettiği Anayasa’yı hatırlatma cesaretini kendisinde bulamıyor.
Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilmesine olanak veren ve uyacağına yemin ettiği Anayasa, cumhurbaşkanlarının “sorumsuz” olduğunu yazıyor.
Cumhurbaşkanı’nın kendi başına yapacağı işlemler dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili Bakan tarafından da imzalanıyor ki kimin sorumlu tutulacağını bilelim.
Cumhurbaşkanı, sadece “vatana ihanet” suçuyla yargılanabilir.
Aldığı kararlar, attığı imzalar yargı denetiminin dışındadır.
Ve şimdi böyle bir Anayasa’nın çizdiği bir iktidar alanının içine Genelkurmay Başkanı’nı, MİT Müsteşarı’nı da sokmak istiyorsunuz.
Hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacak bir otoriteye, hem orduyu, hem istihbaratı bağlamak ne demek?
Bu iki makam da “icracı” makamdır ve icranın başı ve sorumlusu da Başbakan’dan başkası değildir.
Belli ki Anayasa’yı değiştirmeden, darbe girişimini fırsat bilip başkanlık sistemine geçiş gibi bir heves var.
Darbeciler, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı ortadan kaldırmak ve hükümeti görevini yapmaktan alıkoymak” suçundan yargılanacaklar.
Mahkemeye çıktıklarında “Ne Anayasa’sı hâkim bey, o askıya alınmamış mıydı? Ne hükümeti hâkim bey, onun görevini zaten sorumsuz Cumhurbaşkanı üzerine almamış mıydı” diye savunma yaparlarsa savcı beyler ne yanıt bulacaklar? Gerçekten merak ediyorum.
DOSYAYI KİM UYUTTU?
ANKARA 1. İdare Mahkemesi, 2010 yılında yapılan KPSS’nin “genel yetenek ve genel kültür” bölümünü iptal etti. Bu sınavın iptal edilmesinin nedeni, soruların çalındığının anlaşılmış olması.
Hatırlarsınız aynı sınavın “eğitim bilimleri” kısmı da sorular çalındığı için daha önce iptal edilmişti.
İptal edilen bu son sınav nedeniyle 80 bine yakın memurun memuriyetten atılması söz konusu olabilecek. Bunların ne kadarı Fetullahçı çetenin soruların yanıtlarını verdiği adamlarıydı, kaçı sınavı gerçekten kazandı, belki de hiç öğrenemeyeceğiz.
Hatırlarsınız, bu sınav ile ilgili olarak üç yıl boyunca her pazartesi günü aynı soruyu sordum: KPSS sorularını çalanlar kimdi?
Kimse yanıt vermedi. Soruları çalanların “nefesi kuvvetli bir hocanın adamları olduğunu” yazdım, çıt çıkmadı.
Oysa olayın açığa çıktığı ve soruların çalındığının anlaşıldığı gün, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı’nı ve Emniyet Genel Müdürü’nü makamına çağırmış ve “Soruları çalanları yakalayın, dosyayı da önce bana getirin” talimatı vermişti.
O vakit bu köşede, Başbakan’ın bu isteğinin garipliğine dikkat çekmiş ve “Savcıya gitmesi gereken dosya, niye Başbakan’a gidiyor” diye de sormuştum.
O zamanın MİT Müsteşarı hâlâ görevde. Emniyet Genel Müdürü de AKP’den milletvekili yapıldı.
Ama o dosya, Fetullahçılar ile iktidar arasında kavga çıkana kadar bir türlü ortaya çıkmadı, çıkarılamadı.
Ve şimdi aradan yıllar geçtikten sonra sorular çalındı diye sınav iptal ediliyor, suçluların yanında suçsuz insanların da geleceği tehlikeye giriyor.
Şimdi şu soruya yanıt arıyorum, ama asla yanıtlanmayacağını da biliyorum: MİT ve Emniyet’in o günkü araştırmasından ne sonuç çıkmıştı?
Onlar mı beceriksizdi, dosyayı eline alan mı suçu örtbas etti?
ÖLENLERİN RUHLARINDAN UTANIN
- PAPA Françesko, Türkiye’deki darbe girişimiyle ilgili açıklama yapmadığı kendisine hatırlatılınca şöyle demiş:
“Şimdiye kadar bununla ilgili konuşmadım çünkü aldığım bilgilere göre orada halen ne olduğundan emin değilim. Durum üzerine çalışmaktayım ve olanlar halen net değil”.
Papa hangi dünyada yaşıyor, merak ettim. Gözünü açıp okusun:
1– Devletin ve ordunun içine yıllar içinde yerleşmiş bir çete, tasfiye edilmek üzere olduğunu anlayınca darbe yapmaya kalkıştı.
2– Darbe girişimi, Cumhurbaşkanı’nın “Sokağa çıkın, direnin” çağrısıyla sokaklara çıkan, meydanları dolduran halkın canı pahasına verdiği mücadele ile bastırılabildi.
3– Darbe girişimi bastırılmamış olsaydı, bugün Türkiye çok kanlı bir sürece girmiş olacaktı.
4– Batılı politikacıların, hangi hesaplarla bu işi hafife aldığını yakında öğreniriz. Ama halkın kurşunlandığı, insanların tanklarla ezildiği bir olayı hâlâ anlayamayan bir “dini lider” gerçekten samimi olabilir mi?
HURRİYET